Hata mı Yapıyoruz?...

Hata mı Yapıyoruz?...

Hata mı Yapıyoruz?...

Tülay Özer

Tülay Özer

Ayrımcılık: “Sen büyüksün, Kardeşin ise küçük, salıncağa önce o binsin.”

Yukarıdaki cümledekine benzer durumlar iki kardeş üzerinde sıklıkla tekrarlanıyorsa bu çocukların gelişimini nasıl etkiler? Doğru davranış ne olmalıdır?

Anne babanın çocuklardan birinin tarafını tutmasına, zaman zaman büyük çocuğun ihtiyaçlarını azımsayarak onun da bir çocuk olduğunu unutmalarına rastlanabilir. Bu durum, iki kardeş arasındaki kıskançlığı körüklemekten öteye gitmeyecektir. Büyük çocuk, kardeşinin daha çok sevildiğine kanaat getirebilir ve sonucunda duygusal yaralanmalar ortaya çıkabilir. Bu tarz sorunları aralarında çözmelerine teşvik etmek yararlı olacaktır. Böyle bir tutum, problem çözme becerilerini de geliştireceğinden sosyal yaşamda karşılaştıkları problemlerle daha ustaca başa çıkabileceklerdir. Tabi ki ilk başlarda çözüm önerilerinde bulunabilirsiniz. Örneğin, “Salıncağa sırayla binmeyi deneyebilirsiniz. İlk önce kimin bineceğine aranızda karar verin” diyebilirsiniz.

Rahatlık: “Ama yemekten önce çikolata yenmez! Tamam tamam ağlama, al işte çikolatan.”

Çocuk her istediğini ağlayarak yaptırmaya alışmışsa, bu çocuğun karakteri bundan nasıl etkilenir? Aile bu gibi bir durumu düzeltmek için ne yapmalıdır?

Aileler zaman zaman istenmeyen davranışı farkında olmadan ödüllendirebilirler. Aynı bu örnekte olduğu gibi, çocuk istediği herhangi bir şeyi olumsuz bir davranış (ağlamak gibi) sergileyerek elde ettiğinde bu durumu diğer isteklerine genelleyebilir. Sonuç olarak, olumsuz davranış bir problem çözme becerisi haline gelmiş ve pekiştirilmiş olur. Her geçen gün yeni deneyimlerle güçlenen olumsuz davranışın ortadan kalması zorlaşır. Anne babalar çocuklarına net ve sınırları çizilmiş kurallar koyarlar ve verdikleri kararların arkalarında dururlarsa çocuğun davranışlarını yönetebilirler. Eğer anne baba çocuğun herhangi bir isteğine karşı “Hayır!” dedi ise; o “Hayır” olarak kalmalıdır. Çocuğun yaptığı olumsuz davranışlar sonrasında “Hayır”lar “Evet”e dönüşüyorsa disiplin uygulamak oldukça zordur.

Kuralcılık: “Sevsen de sevmesen de o yemeği yiyeceksin.”

Çocuklara istemedikleri halde bazı şeyleri zorla yaptırmak onların psikolojik yapısı üzerinde nasıl bir etki bırakır? Disiplin kavramının sınırları nasıl belirlenir?

Bir çocuk sevmediği bir yemek ile karşılaştığında yememeği tercih edebilir. Ancak, o yemeği yemediği için başka yemek pişirilmesi, kaşıkla peşinden koşturulması veya öğün aralarında ufak tefek atıştırmalar yapmasına izin verilmesi bir sonraki öğünde yine problem yaşamanız ile sonuçlanır. Oysa yemek yemek fizyolojik bir ihtiyaçtır. Öğünler arası takviye yapılmadığı durumlarda çocukların yeme alışkanlığı bir süre sonra düzene girecektir. Bunun dışında sadece bazı yiyecekleri yememeği tercih etme hakları olabilir, buna saygı duymak gerekir. Çünkü belli bir yaştan sonra damak tadı oluşmaya başlar ve bazı yemekleri yemeyebilirler. Ancak, burada anlatmak istediğim hiçbir sebzeyi yememek değil tabi ki.

Yukarıdaki örnekte olduğu gibi sergilenen aşırı otoriter tutum, sosyal ilişkilerde boyun eğen rolünü fazlası ile üstlenme ve kendi isteklerini ortaya koyamama ile sonuçlanabilir. Aşırıya kaçmadan hem sınır koyan hem de destekleyen bir disiplin uygulamada iki önemli kavram “tutarlılık” ve “kararlılıktır”. Hem anne ve babanın iç tutarlılığı, hem de ebeveynler arası tutarlılık sağlanmışsa çocuğun kafasında kurallar hakkındaki belirsizlik ortadan kalkmışıtr ve kuralları esnetmeye çalışmanın yararı olmayacağına ikna olmuştur.

Çıkarcılık: “Eğer oyuncaklarını toplarsan sana televizyon seyrettiririm”

Çocuğun bir işi yapması için her seferinde bir ödül belirlemek elbette yanlış. Bu noktada doğru davranış ne olmalıdır?

Çocukların bazı davranışları yapması için sürekli ödüller koymak bir süre sonra “rüşvete” dönüşmektedir. Böyle durumlarda çocuğunuzdan şu sözleri duymaya başlayabilirsiniz: “Oyuncağı almazsan ben de yemeğimi yemem” gibi. Çünkü, çocuk pazarlık yapmayı öğrenmiştir ve kendi yararı için kullanmaya başlamıştır. Bazı davranışların sonrasına ödül koymak motive edici olabilir. Fakat, her davranışın bir ödüle odaklanması sıkıntı yaratır. Durum çocuğu şu şekilde anlatılabilir: “Bu senin zaten yapman gereken bir davranış, benim bunun için sana bir ödül vermem gerekmiyıor” gibi . Ancak, çocuklarınıza hoşlanmadıkları bir şeyi yaptırıken “büyükanne kuralı”nı uygulayabilirsiniz. “Eğer” kelimesini kullanmadan şöyle diyebilirsiniz: “ Önce odanı topla ondan sonra televizyon izle” veya “Önce ödevlerini bitir sonra dışarı çık” gibi.

Karşılaştırma:“Bak Cenk’e derslerinde ne kadar başarılı, senin gibi tembel değil!”

Çocuğu zayıf kaldığı durumlarda başkalarıyla karşılaştırmak (bu kardeş de olabilir) çocuk üzerinde ne gibi olumsuz etkilere sebep olur? Çocuğu başarısız olduğu noktalarda motive etmek için nasıl bir yöntem uygulanması gerekir?

Çocuklar arasında karşılaştırma yapmak, çocuğun örnek gösterilen diğer çocuğa karşı olumsuz şekilde koşullanması ile sonuçlanır. Örnek gösterilen çocuk çok yakın bir arkadaş, akraba veya kardeş olduğunda çocuğunuzla ilişkisi olumsuz yönde etkilenir. Kendine rakip olarak görmeye, açığını yakalamaya ve hatta onu olmayan şeylerle suçlamaya başlayabilir. Eğer ki çocuğunuza herhangi bir örnek göstermek istiyorsanız, birey üzerinden değil davranış üzerinden gitmek doğru olacaktır. “Cenk iyi bir çocuk” demek yerine, “Cenk’in bu davranışı çok hoşuma gitti” diyebilirsiniz. Aynı şekilde çocuğunuzda gördüğünüz bir olumsuzluğu kişiliğine yönelik olarak değil davranışına odaklanarak sunmak yapıcı bir eleştiri olacaktır. “Ne yaramaz bir çocuksun, yeter artık!” demek yerine “Kızım bu davranışın hiç hoşuma gitmedi” diyebilirsiniz.

 


Açelya Şahin Fırat
M.A. Uzman Klinik Psikolog [Yazar]