Çocuk Gelişiminde Anaokulu Eğitiminin Önemi

Çocuk Gelişiminde Anaokulu Eğitiminin Önemi

Çocuk Gelişiminde Anaokulu Eğitiminin Önemi

Tülay Özer

Tülay Özer

Belma Tuğrul
Prof. Dr.                                   
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Okul Öncesi Eğitim Ana Bilim Dalı

 

Eğitimin hedefi etkin birey, etkin vatandaş yetiştirmektir. Eğitim sürecinde çocuğun, kendi bireyselliği korunurken toplumla bir bütün hâlinde ve toplumun gelişmesine faydalı sorumlu vatandaş olması da gerçekleştirilmelidir. Bu ise ancak temel bilgi, beceri, alışkanlıkların kazanıldığı okul öncesi yıllarından başlayarak çocukların öğrenme yaşantılarının kalitelerini arttırma yönünde gösterilecek dikkatli çabalarla mümkün olabilir. Bu nedenle okul öncesi yaşlarından itibaren çocukların büyüme, gelişme ve öğrenme ortamlarını nitelikli hâle getirmek gerekmektedir. Okul öncesi eğitim programı, yenilikçi, yaratıcı, kendi problemlerini çözebilecek kadar güçlü, olayları yaratıcı bir şekilde değerlendirebilen, kendilerinin ve diğer kültürlerin değer yargılarını ve anlayışlarını yorumlayabilen ve bütün bu özelliklerini insanlık adına kullanabilen bireylerin yetişmesine temel oluşturmalıdır. Okul öncesi eğitimin toplumsal gereksinimlerin karşılanmasında çok önemli bir sorumluluğu olduğu bilinmektedir. Toplumsal değişimi ve gelişimi yaratacak bireylerin yetiştirilmesinde üstlendiği sorumluluğun ciddiyeti nedeniyle okul öncesi eğitimin kalite boyutunda yaygınlaştırılması konusunda aşağıda belirtilen hususlara dikkat çekilmelidir:

Çocukların nasıl daha kolay ve etkin öğrenebileceklerine ilişkin sorular, çocukların ve öğretmenlerin öğrenme ve öğretim sürecindeki rollerinde değişimlere / reformlara temel oluşturmuştur. Çocukların kendi öğrenme gereksinimlerinin farkında olması ve bu gereksinimlerine uygun düşen olanaklarla eğitilmesi gerçeği, gelişimsel eğitim programlarının oluşturulmasının hareket noktasını ve dayanaklarını oluşturmaktadır. Etkili ve başarılı programlar sadece öğretmenlerinin anlattıklarını ya da gösterdiklerini ezberleme ve tekrarlama yeteneklerini geliştirmeyi değil, problem çözme, eleştirel düşünme, akıl yürütme ve yaratıcılık yeteneklerinin gelişmesine yardımcı olabilen yöntemlerin kullanıldığı programlardır. Etkili programlarda öğrenme, gelişime uygun uygulama ve yaklaşımlar kullanan, zengin ve anlamlı bir içeriğe sahip etkileşim sürecidir. Öğrenme, eğlenceli ve ilgi çekici bir uğraş olmak ve uygulamaya dayalı deneyimleri içermek durumundadır. Çocukların tecrübelerinden kaynaklanan öğrenimler desteklenmelidir. Çocukların planlama sürecine dahil olması öğrenme sorumluluğunu ve ilgisini arttıracaktır. Programın özel gereksinimlere adapte olabilmesi için, yeterince esnek olması da gerekmektedir. Program, çocuklara bir şeyler öğretirken ve onlarla iletişim kurarken öğretmenin karar vermesinde yardımcı olacak kadar spesifik olmalıdır. Program, çeşitlilik konusunda da esnek olmalıdır. Herkes için uygun olan evrensel bir programın varlığından bahsedilemez. Bu nedenle toplumlar kendilerine özgü programlarını, evrensel değerlere sahip çıkarak geliştirme zorundadırlar. Hatta bir ülkenin dört bir yanındaki tüm çocukların ve ailelerin gereksinimlerini karşılayabilecek tek bir program da başarılı olamaz. Çocukların deneyimlerinde, olgunlaşma hızlarında, ilgi alanlarında, gereksinimlerinde, öğrenme şekillerinde ve aile yapılarında büyük farklılıklar vardır. İyi planlanmış bir program, bu farklılıkları göz önünde bulundurarak bunları hedeflerine yansıtmayı başarabilen programlardır. Bu açıdan bakıldığında gereksinimlerin belirlenmesi ve programa yerleştirilmesinin çok önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekir. Programı, hem hazırlama ve planlama, hem de uygulama ve değerlendirme süreçlerinde çocuk gelişimi bilgisini gerektirir. Çocuk gelişimini bilmek ise çocuğu tanımak anlamına gelir. Eğitim programının çocuğun kendisinden doğması temel gerekliliktir. Çocukların öğrenmesinde seçilen yöntemlerin çok önemli olduğu aşikârdır. Ancak, bu yöntemlerin çocuğa uygunluğu daha da önemlidir. Çocukların kendi hızlarında ve kendi öğrenme gereksinimleri doğrultusunda ilerlemeleri sağlanmalıdır. Çocuklar kendilerine uygun düşen koşullarda her şeyi öğrenebilirler. Çocukların kendilerini ifade etmelerine yardım edecek bir sınıf ortamı düzenleyerek, çocukların gerçek katılımları sağlanmalıdır. Çocukların ilgilerinin farkına varmak ve ilgilerinin öğrenme için en uygun başlangıç olduğunu kabul etmek gerekir. Program, “Ne yapacağım?”, “Niçin yapacağım?”, “Nasıl yapacağım?” sorularının cevapları üzerine yapılandırılır. Çocukların da planlamaların içinde kararların bir parçası olmaları sağlanmalıdır. Çocukların ilgilerine göre istedikleri aktiviteleri seçmeleri, kişisel kararlarını dile getirmeleri için basit fakat çok anlamlı bir deneyimdir. Çocuklar önerilerde bulunabilirler. Çocuklar kendi kararlarının etkilerinin sonuçlarını görmekle ve bunları başkalarıyla paylaşmakla öz saygı ve inisiyatif geliştirirler.

Program, sınıf içindeki gelişim gereksinimlerini göz önünde bulundurarak hazırlanmalıdır. Programın amaç ve yöntemleri, çocukların gelişimini her yönüyle güçlendirme doğrultusunda belirlenmelidir. Çocukların gelişimsel düzeylerine uygun kaliteli tek bir eğitim programı yoktur. Çocuklar en iyi bütünleşmiş gelişimsel eğitim programları aracılığı ile öğrenirler. Çocuklar eğitim programı kapsamında hem yeni bilgiler edinmeliler hem de eski bilgi ve deneyimlerini yenileriyle ilişkilendirebilmelidirler. Gelişimsel eğitim programında yer alan etkinliklerin birbirleri arasındaki bağlantısı çocukların öğrenmesini güçlendirir. Çocukların öğrenme ilgileri, öğrenme gereksinimleri ve öğrenme stillerindeki çeşitlilik, aynı hedef doğrultusunda farklı etkinliklerin planlanmasını da zorunlu kılmaktadır. Çocuklar öğrenme sürecinde bir davranışın/becerinin aynısını ya da benzerini tekrarlayarak öğrendiklerini pekiştirirler ve geliştirirler.

Çocukların öğrendiklerinin kanıtı, yaşama aktarılan, gerekli olduğunda yerinde ve zamanında kullanılan deneyimlere dönüşmüş bilgiler, davranışlar, alışkanlıklar ve tutumlardır. Çocuklarda kazandırılmak ve geliştirilmek istenenler sadece davranışlar değildir, duyular ve duygular etkili programların hedefleri içinde bilinçli bir şekilde yer almaktadır. Program hedefleri gereksinimlere göre değiştirilebilir, geliştirilebilir. Hedefler, programın içeriğinin belirlenmesinin nedenlerini oluştururlar. Hedefler ne yapacağımızın gerekçelerini, dayanaklarını belirtirler. Hedefler, her çocuğun bireysel gereksinimleri doğrultusunda bireysel planlar yapabilecek kadar esnek kullanılmalıdır. Bütün çocuklar gelişimin farklı alanlarındaki tüm evrelerden geçerler. Ancak aynı gelişimsel süreçten geçmelerine karşın her çocuğun bu evrelerden aynı hızda geçmesi mümkün değildir. Bu durumda çocukların takvim yaşlarından ziyade gelişimsel yaşlarının program hedeflerine yansıtılması düşünülmelidir. Aynı sınıfta aynı takvim yaşında olduğu hâlde birkaç farklı yaş diliminin özelliklerini yansıtan çocuklar bulunabilir. Öğretmenler, çocukların bu gelişimsel yelpazede bir dağılım gösterdiğinin farkında olmalı, gerekli değişiklikleri ve düzenlemeleri yapabilmek için hazırlıklı bulunmalıdırlar. Cartwright, çocukların aynı anda aynı şeyi aynı yöntemlerle öğrenmesini beklemenin, çocukların bireysel öğrenme becerilerini, öğrenme biçimlerini, gereksinimlerini ve ilgilerini göz ardı etmek olduğunu vurgular. Teoride çocukların gelişimsel gereksinimlerinin temel alınmasını önermek kolay ve kabul edilebilir olsa da pratikte bunu gerçekleştirmek zor olabilir. Özellikle sınıftaki tüm çocukları aynı anda aynı etkinliklerle eğitmeye koşullanmış öğretmenler için, çocukların farklılıklarına cevap verecek çeşitlilikte gelişimsel programları hazırlamak ve uygulamak ciddî bir anlayış değişimini gerektirir. Bu da öğretmenlerin sınıf içinde üstlendikleri rollerle ilgili bir değişimdir. Sınıfta tüm öğrenme sürecini kendisine odaklayan geleneksel öğretmen, çocuğun kendi kendine öğrenme fırsatlarını kullanabileceğini düşünemediği için çocukların başında olması gerektiğine inanır. Aynı anda birkaç yerde olamayacağını düşünerek çocukları farklı öğrenme olanaklarıyla karşılaştırma yerine kendisinin kurguladığı, kendisinin yönettiği yapılandırılmış tek bir öğrenme ortamında tek bir yöntemle öğrenmeyi zorunlu bırakır. Öğretmenler, programın bireysel olarak çocuklara indirgenmesi durumunda çocukları kontrol etmede sorunlarla karşılaştıklarını öne sürmektedirler. Programın tüm sorumluluğunu eğitimcilerin üstlendiği durumda öğretmenler bu kaygılarında haklı olabilirler. Öğretmenler çocukların öğrenme özgürlüklerini kullandırmalıdırlar. Aksi durumda yani öğretmen güdümlü öğrenme ortamlarında öğrenme, öğretmenin varlığında gerçekleşir. Öğrenme öğretmene bağımlıdır. Ancak çocukların kendi yaratıcılıklarını kullanabilecekleri kendi tercihleriyle yönlendirebilecekleri oyun ve etkinlik temelli programlarda, çocukların öğrenme sorumluluğu çocuğun kendisine aittir. Çocuklar aktivite merkezlerinde / ilgi köşelerinde malzeme ile, arkadaşları ile etkileşim içinde öğrenirler. Bu durumda öğretmen sadece öğrenme ortamını çocuğun gereksinimlerine göre planlamaktan ve düzenlemekten sorumlu kişidir. Öğretmen güdümlü programların aksine çocukların aktif olarak katılım gösterdikleri yaratıcı oyun programlarında eğitsel hedefler çocuklara kolaylıkla indirgenebilir.

Çocukları birbirinden farklı kılan sosyal, duygusal, düşünsel, zihinsel özellikleri ve eğilimleri vardır. Programların bireyselliğe verdiği önem, çocuklar arasındaki normal dışı olan özel durumların tespit edilmesinde de avantajlar sağlar. Erken dönemde tespit edilen özel durumların ‘özür ve ileri olma durumları’ iyileştirilmesinde ya da geliştirilmesinde bireyselleştirilmiş program hedefleri çok işe yarar. Etkili ve başarılı programlar, çocuk gelişimi ilkelerini program geliştirme ilkeleri olarak kabul eden programlardır.

Çocukların gelişiminin değerlendirilmesi zorunludur. Bir çocuğun dil, zihin, sosyal, duygusal, fiziksel gelişiminin izlenmesi doğal bir değerlendirme ve aynı zamanda çocuğu tanıma sürecidir. Zamanında yapılan değerlendirmeler, çocukların öğrenme kalitesini arttırır, çünkü çocuklar bu şekilde programdan daha fazla yararlanabilirler. Eğitim programının genel olarak bütün çocuklar üzerindeki etkisini belirlemek daha fazla eğilim gösterilen bir değerlendirme durumudur. Oysa genel olarak grubun ilgisi önemli olmakla birlikte çocukların grup içindeki bireysel performanslarının değerlendirilmesi öncelikli tutulmalıdır. Çocuklar eylem hâlindeyken onların katılımı ile duygu ve davranışlarını izlemek en somut ve güncel geri bildirimdir. Ancak programın genel olarak yarattığı etkiyi tespit etmek için ayrıca uzun vadeli değerlendirmelere de gereksinim vardır. Öğretmenler kendilerini sadece sene sonunda yapacakları değerlendirmelere koşullandırdıklarında bir kocaman yılın değerli ipuçlarını göz ardı ederek hem kendilerine hem de çocuklara haksızlık yapmaktadırlar. Çünkü özellikle okul öncesi çocuklar büyüme gelişimlerinin çok hızlı olduğu bir dönemdedirler. Bu da sürekli değişim demektir. Eğitim programının çocukların bu hızlı değişim ve gelişimlerine ayak uydurabilmesi için sürekli gözden geçirilmesi ve gerekli değişikliklerin programa yansıtılması sağlanmalıdır. Çocuklar hakkında bilgiye gereksinimi olan sadece ebeveynler ve öğretmenler değildir, çocukların da kendileri hakkında çok şey öğrenmeye gereksinimi vardır. Bu nedenle çocukların kendi kişisel gelişimlerini takip edebilecekleri gelişim dosyalarının-portfolyoların- tutulması önerilmektedir. Genellikle öğretmenlerin çocuklarla ilgili yaptığı değerlendirmeler yazılı kayıtlar olarak dosyalanır fakat çocuklar bunlar hakkında bilgi sahibi değillerdir. Bu nedenle çocuklar kendilerini değerlendirme konusunda profosyonelce rehberlik almaktan yoksun kalırlar. Çocuklar, gelişim dosyaları/portfolyolar sayesinde kendi kişisel tarihini görme ve değerlendirme şansı bulur.

İnsan, doğası itibarıyla öğrenebilen ve üretebilen bir varlıktır. Bu nedenle çocuğun bu doğal eğiliminin elverdiği olanakları sunmak gerekmektedir. Çocuklar, bir fikir, bir davranış, bir ürün ortaya çıkardıklarında kendilerini önemli hissederler. Çocukların bir işe yaradıklarını görmeye gereksinimleri vardır. Onlara sorumluluklar vererek yeterliliklerini görmelerine böylece kendilerine güven duymalarına olanak verilmelidir.

Merak uyandıran ortamlar planlamak çocukların öğrenmeye karşı ilgisini arttıracağı gibi, öğrenmeye karşı olumlu tutum geliştirmesine de neden olabilecektir. Benzer şekilde çocukların sorgulama sürecine önem vererek “neden, nasıl?” sorularının cevaplarını bulmaya yönlendirilmeleri de önemlidir. Araştırmaya, problem çözmeye dayalı öğrenme ortamları oluşturmak, çocukların daha önce edindikleri bilgi ve deneyimleri yeniden ve farklı ortamlarda kullanmalarını sağlayacak aktif katılım olanakları yaratmak gerekir. Çünkü çocuklar böylece kendi öğrenmelerinin sorumluluğunu üstlenebilirler ve öğrenme yaşantılarıyla ilgili yeni yapılanmalara gidebilirler. Yeniden yapılanma öğrenmenin ta kendisidir. Bu durum, öğrenme sürecinin verimliliğini de etkileyecektir. Sınıf içinde demokratik bir ortam oluşturmak da doğrudan öğrenme ortamının kalitesini arttıracaktır. Çocukların ifade özgürlüğünün ve özgünlüğünün olduğu, seçme şanslarının sunulduğu ortamlarda çocuklar kendilerini geliştirme yönünde şanslıdırlar. Özgün ve özgür ortamlar çocukların öğrenmeyi öğrenmesini destekler. Aynı şekilde öğrenmeyi öğrenmiş çocuklar da özgün ve özgür bireyler olabilirler. Okul öncesinin hedeflerinden en önemlisi de kendini tanıyan, ifade edebilen, problem çözücü, sosyal duyarlılığı yüksek bireyler yetiştirilmesine temel oluşturmaktır. Sonuç olarak küçük çocukların okul öncesi eğitiminden en verimli şekilde yararlanmasını sağlayacak koşulları şu şekilde özetlemek mümkündür:

Çocukların öğrenme gereksinimlerini karşılarken en önemli husus çocuğun kendisidir. Çocuğa öğretilecek hiçbir şey çocuğun kendisinden önemli olamaz. Çocuğun öncelikle duygusal gereksinimlerinin karşılanması gerekir. Çocuğun keyif alması, eğlenmesi, mutlu olması çok önemli ve gereklidir. Duygusal emniyetin sağlanmadığı ortamda hiçbir öğretim yöntemi başarılı olamaz. Bu nedenle anaokulu öğretmenlerinin ve anne babaların önemle üzerinde durmaları gereken husus çocukların kendilerini duygusal olarak güvende hissedecekleri, koşulsuz sevgiye dayalı yüksek yaşam kalitesi içeren olanaklar yaratmaları gerektiğidir. Ancak bu sorumluluğu doğal olarak yerine getirebilmek için yetişkinlerin bu değerleri kendi yaşamlarında içselleştirmiş olmaları gerekecektir. Öğrenmekten heyecan duymayan bir yetişkin, çocuğa esin kaynağı olmayı başaramaz.

Kaynak: Zafer Bilim Araştırma Dergisi 339


Sizden Gelenler
Yayınlanması için gönderdiğiniz yazılar [Yazar]